Paylaş
Bundan tam bir ay önce bugün, 27 Kasım Çarşamba günü Suriye’nin Hatay’a bitişik İdlib vilayetinde sahayı kontrol eden Heyet Tahrir Eş Şam (HTŞ) adlı muhalif silahlı örgüt, topçu ateşi eşliğinde doğuya yönelerek Halep’i hedef alan bir saldırıya kalkıştı.
27 Kasım günü herhalde çok az insan, Ebu Mahammed el Colani’nin liderliğindeki HTŞ’nin bu askeri hamlesinin -o an- aslında Ortadoğu’nun bütün güç dengelerini çatırdatmakta olduğunu okuyabildi.
Ertesi gün (28 Kasım) HTŞ saldırısı şiddetlendi ve örgütün silahlı insansız hava araçlarıyla Halep’in içine nüfuz edip burada belirlediği hedefleri etkili bir şekilde vurabildiğini ortaya koydu. Rejim ordusu, HTŞ saldırısını durdurup püskürtmekte yetersiz kalıyordu.
29 Kasım gününe girildiğinde Halep’in batısında şehri çevreleyen köylerin, yerleşimlerin büyük bir bölümü HTŞ’nin elindeydi. HTŞ unsurları, 29 Kasım Cuma günü akşamı ülkenin başkent Şam’dan sonraki ikinci büyük şehrinin ana kapılarından içeri girmişti.
Aynı gün Halep ile başkent Şam arasındaki bağlantıyı sağlayan karayolu, güneydeki Serakip yerleşiminin hemen önünde kesildi. Daha doğrusu, Esad rejiminin “şah damarı” kesilmişti.
30 Kasım Cumartesi günü Halep şehrinin batısı, 1 Aralık Pazar günü de şehrin tamamı artık HTŞ’nin kontrolündeydi.
*
Ülkenin en büyük ekonomik merkezi olan Halep’in silahlı muhalefetin eline geçmesi rejim açısından ağır bir bozgundu.
HTŞ harekâtını durduramamış olması, rejim ordusunun savaşma yeteneği, direnci, dayanıklılığı açısından iyi haber değildi. Yine de pek çok gözlemci, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın taktik bir hamleyle Halep’i bırakıp, güneyde çekeceği bir savunma hattıyla, muhalefetin, aşağıya doğru Hama, Humus ve ardından Başkent Şam’a doğru uzanan güzergâha inişini keseceği tahminini yaptı.
Hiç de öyle olmadı. Silahlı muhalefet, 1 Aralık günü Halep’i kontrollüne aldıktan sonra kuş uçuşu 120 kilometre güneydeki Hama’ya doğru harekete geçti ve kısa zamanda ikinci aşamada Hama’nın kuzeyden kuşatması başladı. Hama, 6 Aralık’ta rejimin elinden çıktı. HTŞ, aynı gün 40 kilometre kadar güneydeki Humus’a doğru yola çıktı.
Bütün bu süreç içinde iskambil kağıdından yapılmış bir kulenin yıkılması gibi, Esad ordusunun HTŞ karşısındaki bütün direnme noktaları tek tek çöktü. HTŞ’nin kurşun atmadan aldığı yerleşimler vardı. El Colani, Halep’in düşmesinden sonraki altı gün içinde Şam’ın kapılarına kadar gelmişti.
Bu arada Şam’ın güneyindeki Dera gibi şehirlerde harekete geçen silahlı muhalifler de kuzeye doğru bir hamleyle başkent Şam’ın kapısına dayandılar. Esad, birden iki cepheden sarıldı.
Beşar Esad, 7 Aralık’ı 8 Aralık’ı bağlayan gece yarısı Rusya’nın kontrolündeki Hmeyhim askeri üssünden Moskova’ya doğru havalanan bir uçakla Suriye’den ayrıldı.
*
Suriye ile yapılan bütün yorumlarda, süreçte yeni dönemin başlangıç noktası olarak Esad’ın Şam’ı terk ettiği 8 Aralık günü esas alınıyor. Böyle olsa da, kendisinin iktidarını bırakması, HTŞ’nin 27 Kasım’da İdlib’den yaptığı başlama vuruşunun bir sonucudur.
Ancak 8 Aralık’tan sonra geçen iki buçuk haftalık süre içinde Suriye’de meydana gelen değişim devasa boyutlardadır. Bölgenin üzerinde oturduğu bütün jeopolitik denklem tersyüz olmuş, güç dengeleri bu kadar kısa zaman zarfında yeni baştan şekillenmiştir.
Bölgeyi bekleyen değişimin hangi noktalara kadar uzanacağını kestirebilmekten çok uzağız bugün itibarıyla. Bununla birlikte, çok temel bir dizi tespitin altını çizebiliriz. Aslında Esad’ın Şam’ı terk ettiği günün hemen sonrasında karşımıza çıkan üç görüntü temel değişimin ana yönelişlerini anlatmak bakımından yeterlidir.
*
Bunlardan birincisi, rejim çökerken, İranlı diplomatların muhtemel bir misillemeden çekinerek terk ettikleri Şam’daki büyükelçilik binasının, içeri giren insanlar tarafından yağmalanması görüntüsüdür.
İran, aynı zamanda iç savaşın başından itibaren pek çok noktasına yayıldığı Suriye’deki bütün askeri unsurlarını, kendisine bağlı milis güçlerini ülkeden çıkartmak zorunda kaldı. Lübnan’daki Hizbullah örgütü ile İran arasındaki bağlantı koptu.
İsrail’den aldığı bir dizi askeri darbenin hemen ertesinde, İran’ın Suriye’deki askeri varlığı da son bulmuştur. Suriye’den çıkmak zorunda kalmak, İran açısından hazmedilmesi kolay bir kayıp değildir.
Görüntülerin ikincisinde Suriye’nin birçok köşesine yayılıp küçük-orta ölçekte bir dizi askeri tesiste üslenmiş olan Rus ordusunun, uzun konvoylar halinde ülkenin kuzeybatısında Himeyhim’deki hava ve Tartus’taki deniz üssüne doğru çekildiği “ricat harekâtı”nı izliyoruz.
2015 yılında Suriye’deki iç savaşa müdahil olan ve acımasız hava bombardımanı ile dengeyi Esad lehine çeviren Rusya, rejimin çöküşünü önleyememiş ve dokuz yıl sonra sahadan çekilmek zorunda kalmıştır.
Rusya, ülkenin kuzeyinde Akdeniz kıyısındaki iki üsse sıkışmıştır. Bu üslerde kalıcı olup olamayacağı, Rusya’nın Şam’daki yeni yönetim ile yapacağı müzakerelerin sonucunda belli olacaktır. Son tahlilde Suriye’de vardığı nokta, Rusya lideri Vladimir Putin açısından büyük bir prestij kaybıdır.
*
Üçüncü görüntüde, Esad’ın gidişinden dört gün sonra Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ı Emevi Camii’nde öğle namazını kılarken, ardından El Colani’nin kullandığı otomobille camiden ayrılırken görüyoruz. Bundan sonra da Hakan Fidan geçen Pazar günü Şam’daki yeni yönetimi ziyaret eden ve yüksek düzeyde bir karşılama gören ilk konuk dışişleri bakanı olmuştur.
Bu iki ziyaretten yansıyan mesaj, Türkiye’nin bütün bu süreçten oldukça yüksek bir zeminde çıktığını ve yeni dönemde Suriye üzerinde önemli bir etki alanı kazandığını gösteriyor. Uluslararası alanda yapılan yorumların büyük bir bölümünde Türkiye’nin yeni dönemde Suriye denklemine başat bir aktör olarak yerleştiği vurgusu ön plana çıkıyor.
*
Tabii, bu üç ana yönelişe ek olarak sayısız majör gelişme birbirini izliyor. Bunlardan biri, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD/YPG’nin, Fırat’ın batısında kaldığı son iki bölge durumundaki Tel Rifat ve Münbiç’ten çıkmak zorunda kalmış olmasıdır. Türkiye’nin Suriye’ye dönük önemli stratejik hedeflerinden biri sonunda gerçekleşmiştir.
Bu gelişmenin ardından ABD’nin himayesi altındaki YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ve onların koruduğu “Özerk Yönetim”in Fırat’ın doğusunda ne kadar kalıcı olacağı sorusu gündeme yerleşmiştir.
SDG, bu kez Şam’daki yeni yönetimin kendisini lağvetmesi yolundaki talebi ile karşı karşıyadır. ABD’nin SDG’yi ve “Özerk Yönetim”i daha ne kadar destekleyeceği sorusunun yanıtı galiba önümüzdeki 20 Ocak’ta iş başı yapacak olan Trump yönetimini bekliyor.
Bu arada, Suriye’deki iktidar değişikliği çok sıkıntılı bir açmazı da uluslararası camianın önüne getirmiştir. Ortadoğu’yu bütün bu köklü değişimin içine taşıyan ana aktör olan HTŞ, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin “terör örgütleri” listesinde yer almaktadır.
Gelgelelim, HTŞ lideri El Colani’nin, gerçek adıyla da Ahmet el Şara’nın Şam’da Başkanlık Sarayı’na geçmesi ve siyasi gücü eline almasıyla birlikte, buradaki pürüz, hukuki olmasa da bir şekilde aşılmış ve terör listesinden çıkmadığı halde HTŞ’nin uluslararası alanda resmi muhatap kimliğiyle “tanınması” fiili olarak gerçekleşmiştir.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nden ABD yönetimine, Birleşik Krallık’tan Almanya’ya, oradan pek çok Arap ülkesine kadar herkes Şam’a heyetler göndererek yeni yönetim ile hemen el sıkışıp müzakereye geçmiş bulunmaktadır.
*
Şam’da şekillenen bu tablo 27 Kasım günü bir tahmin olarak ortaya atılmış olsaydı, pek çok insan gerçekleşme ihtimaline muhtemelen dudağını bükerek karşılık verebilirdi. Ancak 27 Kasım’da yapılan hamle, bir ay içinde yarattığı sonuçlar itibarıyla -o gün- öngörülemeyecek boyutlarda bir sarsıntıyı doğurmuştur Ortadoğu’da. Tetiklemekte olduğu fay hatlarını da bugünden tam olarak kestiremiyoruz.
İşin ilginç tarafı da şudur ki, aslında 27 Kasım’dan 8 Aralık’a kadar yürüyen süreç, yine önceden tahmin edilemeyecek kadar süratli ve az sancılı bir şekilde gerçekleşmiştir. İşin asıl zor kısmı da henüz başlamıştır. Meselenin bu bölümüne yarınki yazımızda bakalım.
Paylaş